Resesyon #2: Şirketimi Resesyonda Nasıl Yönetirim?
Bir önceki yazımızda resesyonun ne olduğundan bahsetmiştik. Serimizin ikinci yazısında resesyonla ilgili önemli sorulara yanıt bulacağız: Şirketimizi resesyona nasıl hazırlarız? Resesyondan güçlenerek çıkmak için şirketimizi nelere dikkat ederek yönetmeliyiz?
Başlamadan önce serimizin ilk yazısını hatırlamak için ufak bir özet geçelim. Resesyonu, bir ülkenin ekonomik faaliyetlerinde en az altı ay süreyle, yani iki çeyrek üst üste küçülme yaşanması nedeniyle meydana gelen gerileme dönemi olarak tanımlamıştık. Ortalama 10-15 yılda bir resesyonla geçirdiğimiz bir ekonomi döngümüz var. Bu dönemlerde ülkelerin ekonomik büyümesi yavaşlayıp, işsizliğin artması, üretim, nakliyat, tüketim gibi ekonomik faaliyetlerin yavaşlaması gibi bir takım olumsuz gelişmeler baş gösteriyor. Ancak resesyon dönemlerinde kararlar bilinçle verildiğinde, bu zor süreçten sağlıklı bir şekilde çıkılabilir.
Resesyona Hazırlıklı Yakalanmak Mümkün mü?
Harward Business School’dan Rebecca Henderson’ın sözlerine kulak verelim. “Birinci kural: Şirketi batırma.” Peki bu durumda soracağımız soru şu: “Şirketimi batırmayacağımdan nasıl emin olacağım?” Resesyon süresince şirketi batırmadığımızdan emin olmamızın ilk ve en garanti yolu, şirkette yeterince nakit olduğundan emin olmaktan geçiyor. 2000’li yılların başında “Dotcom balonu” patladığında Amazon’un batmamasının arkasındaki en büyük nedenlerden birisi öncesinde yeterince fon toplamış olmasıydı.
Konu nakit olunca elimizde iki patlamaya hazır bomba olma ihtimali vardır. Biri gereğinden fazla, yani atıl nakitimiz olabilir. Bunun sonucunda zaman karşısında nakitimizi yatırıma çevirmezsek değeri ciddi miktarda azalabilir. İkincisi ise, elimizdeki nakitin yeterli miktarın altında olduğunu farketmiyor olabiliriz.
Peki şirketimizdeki nakitin olması gereken miktarda yani dengede olup olmadığını nasıl kontrol edeceğiz? Bu sorunun yanıtını bulmanın en temiz yolu borçların kontrolünden geçiyor. 2017 yılında MIT ve NYU üniversitelerinden Xavier Giroud ve Holger Mueller Büyük Buhran zamanında işsizlik ve müşteri talebi arasındaki ilişkilerle ile ilgili bir araştırma yaptılar. Bu araştırmanın sonucunda Mueller şöyle bir açıklama yapıyor: “Ne kadar çok borcunuz varsa, faiz ve anapara ödemesi yapmak için o kadar fazla paraya ihtiyacınız olur.” Resesyon dönemlerinde yaşanan talep daralmasıyla kasanıza giren nakit miktarı azaldığı için var olan borçların ödenmesinde zorluklar çıkması olasılığı yüksektir. Mueller ve Giroud çalışmalarında resesyondan önce şirketlerin ortalama borç/varlık oranının %38.3 olduğunu belirtiyorlar. Bu dönemde borcunu verimli bir şekilde yönetebilen şirketlerin ise borç/varlık oranının %19.5 olduğunu tespit ediliyor. Tek ve doğru bir oran belirtmek imkansız olsa da kontrol edilebilir düzeydeki borç miktarı büyük bir sorun yaratmıyor. Yine de araştırma, resesyon döneminin geldiğini düşünen bir şirketin, borçlarını azaltmayı düşünmesi gerektiğini öne sürüyor.
Şirketimizin borç/varlık oranını kontrol altında tutmak elbette ki tek yöntem değil. Şirketler, resesyon dönemlerinde verimliliği artırıcı ve rekabette onları öne çıkaracak bir kaç önlemle resesyonu çok daha güçlü bir yapıyla atlatabilir. Bu önlemlerin neler olabileceğine birlikte bakalım.
1- İşten çıkarmalar ve konsolidasyonlar çok dikkatli yapılmalı
Resesyon dönemlerinde tahsilat sorunları başlayıp nakit ihtiyacı arttığında şirketler genelde en yüksek maliyet kalemlerini araştırmaya başlıyorlar. Burada göze çarpan en büyük kalemlerden birisi elbette istihdam maliyetleri oluyor. Ancak, işten çıkarmaya başvurmadan önce şirket yöneticilerinin organizasyon yapısını detaylı bir şekilde analiz edip gereğinden fazla yapılmış işe alımlar doğru bir şekilde tespit edilmelidir. Hızla ve plansız yapılan ciddi miktardaki işten çıkarmalar genellikle günlük operasyonun aksaması ve resesyon anında rekabet fırsatı doğuracak yatırımlara kaynak ayıramama gibi sorunlar getirecektir. Tüm bunlara ek olarak, ani işten çıkarmalar mevcut çalışanları da rahatsız edeceği için var olan operasyon verimliliği ciddi miktarda düşecektir. Günlük operasyon ve verimliliği etkileyen işten çıkarmalar bu yüzden resesyon anında ilk başvurulacak çözüm olmamalıdır.
2- Reklam ve pazarlama harcamaları kontrolü
Ekonomik krizlerin yaşandığı dönemlerde şirketler genellikle reklam ve pazarlama harcamalarını durdurmayı tercih ederler. Ancak bu dönemlerde diğer reklam verenlerin sayısının da azlığından dolayı reklam maliyetleri düşmüş olacağından tamamen bitirmek yerine krizi fırsata çevirerek daha düşük maliyetle reklam verme fırsatını kullanmanızı tavsiye ederiz. Resesyon sırasında tamamen unutulan bir firma olmak yerine müşterilerinizin aklında kalıp resesyon sonrasındaki dönemde talep tekrar düzeldiğinde akıllarına gelecek ilk şirket olmayı planlayabilirsiniz.
3- Ürünlerin ve hizmetlerin konsolidasyonu
Gelirlerin azaldığı resesyon dönemlerinde bazı önemli kararlar alıp artık eskisi kadar gelir getirmeyen, hatta zarara neden olan ürünlerin ya da servislerin satışını durdurmayı düşünebilirsiniz. Bu durum ilk maddede değindiğimiz işten çıkarmalara da bir çözüm getirebilir. Operasyonel anlamda fazladan efor sarf ettiren ve beklediğiniz oranda karlılığa dönüşmeyen ürünlerdeki personeli işten çıkarmak yerine karlı olan ürün / hizmetlerinize aktarmak net karlılığınızı artıran bir önlem olabilir.
4- Teknolojiye yatırım
2000’lerin başında hayatımıza giren dijital dönüşüm kavramı aslında bir çok şirketin resesyondan rahatça çıkabilmesinin anahtarı konumunda. Talebin ve üretimin azaldığı dönemlerde, üretimi azaldığı için şirketlerin elinde harcanmadan kalan bir operasyon bütçesi olacaktır. Bu bütçenin bir kısmını dijital dönüşüme aktararak, günlük operasyonun daha verimli yönetilmesini sağlayan teknolojiyi ve insan kaynağını kolayca elde edebilirsiniz. Resesyon sırasında bunu yapmanın tek faydası elbette elde kalan bütçenin bir kısmının kullanılması değil, bu sırada şirketinizin finansal olarak ne durumda olduğunun anlık analizi için de gereklidir. Karlılık verileriniz, nakit akışınız, cironuz, maliyetleriniz gibi kritik verileri anlık olarak takip etmek bu tarz kriz zamanlarda her zaman olduğundan daha önemlidir.. Gelin resesyon zamanlarında takip etmeniz gereken en kritik finansal verilerden bir kaçına bakalım:
- Toplam Ciro: Elde ettiğiniz toplam ciro bir şirketin tartışmasız en önemli verisidir. Verimliliği ve büyümeyi ne kadar isabetli göstermese de eğer resesyon döneminde enflasyon oranında veya daha yüksek miktarda büyüyen bir cironuz varsa doğru yolda olduğunuzu gösterecektir.
- Nakit Akışı: Nakit akışı şirketinize günlük, haftalık ya da aylık olarak gelen ve giden nakitin özetidir. En olumlu senaryoda, baktığınız her aralık için pozitif bir nakit akışı görmeniz beklenir. Yani gelirlerin her dönem için giderlerden fazla olması en ideal durumdur. Elbette gerçekte bu durum yaşanmayacağı için anlık olarak nakit akış özetinizi, tahsilat ve ödeme sürelerinizi takip etmeniz olası bir olumsuz durumun önlemini hızlıca almanızı sağlayacaktır.
- Brüt Satış Karlılığı: Brüt satış karlılığı ya da diğer adıyla brüt kar marjı cirodan sonra gelen ve şirketinizin satışlarının verimliliği hakkında önemli bilgiler veren bir veridir. Tüm cirodan satışların maliyetlerini çıkardığınızda brüt satış karına erişirsiniz. Bu miktarın ciroya bölünmesi ile de brüt kar marjı ortaya çıkacaktır. Resesyon zamanlarında satışları artırabilmek adına fiyatları azalttığınız ya da satılan malların maliyetlerinin arttığı durumda brüt kar marjınız düşecektir. Bunun sağlıklı bir noktada kaldığını sürekli takip edebilmek kritik önem taşıyor.
- Ortalama Tahsilat Süresi: Nakit akışının arkadaşı olan ortalama tahsilat süresi aslında bir şirket için en önemli nakit verilerinden birisidir. Özellikle yüksek enflasyonun olduğu zamanlarda sattığınız ürünün tahsilatını 60-90 gün süre sonra alıyorsanız aslında enflasyona karşı sattığınız ürünün değeri kaybolmuş oluyor ve ürünü tekrar üretmek için daha yüksek maliyetlere katlanmak zorunda kalıyorsunuz. Bu durumu iş işten geçmeden önce anlamak için hem tüm şirket genelinde hem de satış yaptığınız her bir müşteri başına ortalama tahsilat sürenizi sıkıca takip etmeniz ve gerektiği durumda fatura tahsilat yöntemlerinizi hızlandıracak çözümleri hızla üretmeniz gerekiyor.
- Borç / Varlık Oranı: Borç / varlık oranı, yazımızın başında da belirttiğimiz, resesyona sağlıklı girip sağlıklı çıkmanın en önemli göstergelerinden olan verimiz. Hesaplaması ciro kadar kolay olmasa da mali müşavirinizden alacağınız mizanınız ile bir dijital hesaplama çözümü ile oldukça kolay bir şekilde takip edilebilir hale gelecektir. Resesyon zamanlarına girilirken olabilecek en yüksek miktarda borç azaltmaya gitmek ve resesyon günlerindeyken de borcun sağlıklı bir seviyede kaldığını takip etmek şirketinizin sağlıklı bir şekilde bu süreci atlatmasının anahtarıdır.
Bu noktada resesyon serimizin sonuna geliyoruz. Yazımızda verdiğimiz tüm finansal verilerinizi ve metrikleri hesaplamak ve takip etmek çok zor görünebilir. Nuvio kullanarak finans yönetiminizi tek platformda toplayabilir, resesyon olsun olmasın dilediğiniz her an ürün / proje karlılıklarınızı, gelir ve giderlerinizi karmaşık hesaplamalar ve yüksek maliyetler olmadan kolayca takip edebilirsiniz.